Din Sosyolojisi Yeni Sayfa 1
Yeni Sayfa 1

ANASAYFA

SOSYOLOJİ KURAMLARI

SOSYOLOGLAR

MAKALELER

DERS NOTLARI

SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ

KİTAP ÖZETLERİ

 
 

Dinsel Yaşamın İlk Biçimleri (Emile Durkheim)

Dinin kaynağına ulaşmaya çalıştığı bu çalışmasında Durkheim, bu amacını gerçekleştirmek için Avustralya kabilelerini seçmektedir. Çünkü dinin kaynağını teşkil ettiğini düşündüğü totemciliğin en elverişli koşullarının burada bulunduğunu iddia etmektedir. Dinin en ilkel biçimini tarif ederken şu iki koşullu ortaya koyar: Bu din toplumların en ilkelinde bulunmalı ve kendinden daha ilkel bir dinle açıklanmamalıdır. Bu vasıflandırmadan hareketle dinin tarifini yaparak işe koyulur. Buna göre din kutsal şeylerle ilişkili olarak kişileri bir tapınma (manevi topluluk) etrafında toplayan tutarlı bir inançlar ve eylemler dizgesidir. Dinin tanımını yaptıktan sonra dinin kaynağıyla ilgili ortaya konan “Canlıcılık/Ruhçuluk” ve “Doğacılık” teorilere itiraz eder.  Çünkü der Durkheim  savunucusu Taylor’ın anlattığı şekliyle “Canlıcılık” bir yanılsamadır. Oysa insanlığın tarihinde bunca önemli bir yer işgal eden bir hayatın kaynağı bu kadar zamana direnecek bir yanılsama olamaz. Dinin kaynağının insanın tabiat karşısındaki güçsüzlüğü ve hayranlığa dayandıran “Doğacılık” ise ilkel insanın doğa karşısındaki tutumunu günümüz insanının bakış açısını yansıttığı için isabetli bulunmamaktadır.

Durkheim gözlemlediği kabilelerin ongunculuk adını verdiği totemciliğe dikkatleri çekmektedir. Hiçbir akrabalık bağı bulunmayanların oluşturduğu bu totemler en önemli dayanışma sebebi olduğu gibi bu ongunun temsil edildiği semboller de en önemli tapınma unsurları olmaktadır. Durkheim’in asıl vurguladığı husus bu topluluklara isimlerini veren nesnelere değil de bu nesneleri temsil eden sembollere (çuringa) yani topluluğun yine kendisine tapınmalarıdır.  Toplumun birliğini temsil eden bu semboller aynı zamanda kutsal ile profanın sınırlarını tayin eden yegane faktördür. Toplumu harekete geçirmede başat olan topluluk bilinci ya da kamuoyu bireylerin bilincinden oluşmuş ama onlardan bağımsız bir bilinçtir. Bu bilinç inanç sistemi oluşturmakta ve toplumu yönlendirmektedir. Bu inanç sisteminin deneylenebilir olması önemli değil, olmasına gerek yoktur. Önemli olan bireylere bir hayat felsefesi sunmasıdır. Bu yönüyle bilimi de doğuran din modern bilimin madde ötesini reddetmesiyle bir çatışma söz konusu ve din de Hristiyanlık örneğinde olduğu gibi bilime boyun eğmesi de söz konusu; ancak dinin bilimin bile nüfuz edemediği bir alanı vardır. Durkheim’e göre dinin varlığı önemlidir ve var olmaya da devam etmelidir. Ancak bunu miadı geçmiş anlatılarla değil, insanlığı saracak başka anlatılarla gerçekleşmelidir.

 

Yeni Sayfa 1